Çok sonraları, bu ziyarette aklında kalanları, düz bir yazı ile anlatmıştı. Nazım Hikmet deyince akla şiir gelir.
Düz yazısına alışık değiliz. Bende buradan yola çıkarak düz yazısını şiire çevirdim.
Zaten çok da fazla uğraşmaya gerek yoktu. Sadece kelimelerin yerlerini değiştirdiğimde, şiir haline geliverdi.
Tabi ki yazının en çarpıcı tarafı, Nazım Hikmet’in Zonguldak’ta ki sınıfsal farklılığı ve yabancıların sefasını, maden işçisinin cefasını anlatırken tanımladığı mancar yemeği olmuştu.
Nazım Hikmet bu düz yazısında, Zonguldak’ta önde gelen aydınların, şehirde ki yabancı ve zenginlerin sofrasına oturmasını yadırgıyordu.
Bugünden farksızmış,bunu Nazım Hikmet de anlamış.
Kara Mancar yemeği Zonguldak’ta geleneksel yemek olsa da, aynı zamanda fakirliği anlatmak için de kullanılan bir yemektir aslında. Çünkü "Kara" kelimesi bu şehirde zaten fakirliktir. O yüzden, şiirin adı, tabi ki de "Kara Mancar" olacaktı.
Dağ dediği yer ise eskiden Fransız Mahallesi olarak bilinen Zonguldak Fener Mahallesi.
İşte Nazım’ın "Kara Mancar" Şiiri
KARAMANCAR!..
Deniz kıyısında bir dağ.
Dağın güzel sırtlarında villalar.
Eteklerinde mağaralar.
Villalarda patronlar,
mağaralarda, madenci adamlar.
Patronlar ama ne patron!
Çoğu ecnebiler, kravat-papyon.
içlerinde Rumlar,
maden içerisinde kader-daşlar.
Soydaşlarıyla cephede boğuşanlar
“Rafine” Greklerin muhteşem villasında
Zonguldaklı aydınlar...
Her ne münasebetle, bizi davet ettiler.
Sofrada kuş sütünden başka her şey var.
Havyarından, şampanyasına kadar…
Bey kıyafetli uşaklar,
prostela hizmetçiler,
görülmemiş yemekler,
içilmemiş içkiler…
Şehrin alt kısmında,
madenci işçiler,
taş devrinde gibiler,
O zamandan aklımda kaldı:
Sabah akşam ha babam tok,
Karamancar yiyoruz.
Sebze denemez, deve dikeninden
kömür kadar kara bir ot.
Dekorlar ve insanlar karşısında utanıyoruz...
Nazim Hikmet Ran