Gündüz gece gidilen

Uzun ince bir yoldayız...

Aşık Veysel ne güzel demiş!

İşte geldik bir yılın daha sonuna...

Bugün koskoca bir yılın son günü, hatta son saatleri...

Dünya kurulduğundan beri ilahi emirle işleyen zaman, 1 yıl daha menzile yaklaştı.

Bir birini kovalayan 365 gece ve gündüzün sonunda 1 yıllık sayfayı geride bıraktık.

2021'e nice umutlarla giren çok sayıda sevdiğimiz 2022'yi göremedi.  

Her birimiz farklı farklı yerlerden sınava tabi tutuluyoruz.

İnsanlığımızla, çoluk çocuğumuzla, malımızla mülkümüzle, makamımızla, kısaca varlığımızla yokluğumuzla ayrı ayrı sınanıyoruz bu hayat sınavında...

Özü elmas olanlarımız, simsiyah kömürün içinde de olsa bir şekilde parlıyor.

Çamura düşse, kirli görünse bile değerinden asla bir şey kaybetmiyor, özü altın olanlarımız...

Dünya zamanı hakkında ne diyor, zamanın ve mekanın sahibi:

"Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

Ay için de menziller belirledik; sonunda o, hurma salkımının (ağaçta kalan) yıllanmış sapı gibi olur.

Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider."

İşte tam da bu zaman denizinde akıp gidiyoruz kendi yörüngemizde...

2021'e son saatler kala koskoca bir yılın kendi açımızdan verimli mi verimsiz mi geçtiğini hesap etmek gerekiyor.

Türk basınının acı kaybı... Türk basınının acı kaybı...

Çılgınlar gibi tepinmek, kendimizden geçercesine eğlenmek, yılbaşı diye olağan üstü paralar harcamak, türlü türlü adetlerle hesapsızca hareket etmek, hali hazırda içinde bulunduğumuz gerçeklerle bağdaşmıyor.

Bugün Allah için ne yaptım?

Etrafıma ne kadar faydalı oldum?

2021 yılında terazi hangi tarafa ağır basıyor?

Bunu hepimizin kendine sorması akıl ve idrak sahibi olmamızın birer  zekatıdır diye düşünüyorum.

İyilik ve kötülük taksiminde; bizim iyi tarafımız mı yoksa kötü yönümüz mü aslan payını alıyor?

Bence yılbaşı meselesine bu açıdan bakmak gerekiyor.

Benim için bu yılbaşı ayrıca bir hüzün anlamı taşıyor.

Bir takım üzücü olaylarla geçen 2021'in son saatlerinde memleketimden acı bir haber aldım.

Babamdı, telefondan arayan...

-"Oğlum, halanı kaybettik" dedi.

Evet, hastaydı ama beklemiyorduk böylesi ani ölümü...

Kim bekler ki ölümü?

100 yaşında da olsa insanın ruhuna işlenen sonsuzluk mayası, ölümü konduramaz asla...

Allah'a binlerce şükür olsun ki, ölümün bir yok oluş değil; geçici hayattan ebedi hayata bir terhis mahiyeti taşıdığına iman etmişiz. Kıyamet, sırat, mizan ve ahret düşüncesi, ölümün acısını bir nebze de olsa hafifletir.

Bu dünya imtihanı bazen ağır...

Yoksulluk, kazalar belalar, hastalıklar, ölümler...

Varlık da imtihan da yokluk da...

Bazılarımızın yükü ağır olabiliyor.

Çileyle, hastalık ve dertlerle dolu ömürler bitiyor.

O dakikada bütün yükler gidiyor.

Tüy gibi hiç yük kalmıyor.

Geçici dünya yükü gidiveriyor omuzlarımızdan...

Şairin dediği gibi;

Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda

Verilmemiş hesapların korkusuyla

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da...

ULVİYE HALAMIN ARDINDAN...

Evet, ailemizin büyüğü, çok sevdiğim Ulviye halamı kaybettik.  

Ulviye halamın bende yeri ayrıydı.

Çocukluğumdan beri ekmeğini çok yedim.  

Kendi çocuklarından ayırmazdı beni.

Hele gurbete okumaya gidince tatillerde beni ağırlamayı çok severdi. Ziyaret etmekte az geciksem gücenirdi.

Memlekete gittiğimde heyecanla beni ağırlayan büyük halam artık yok!

7-8 ay önce aradığımda, duygulanmış hüngür hüngür ağlamıştı. O ağlaması içime oturmuştu.

Uzun yıllar şeker hastasıydı.

Vefasız, hayırsız birinin gadrine uğramasının acısını içinde yaşadı. İçinde yaşadığı bu derin acı, zaten ailede ırsi olan şeker hastalığını iyice azdırdı.  

Geçmişte yazları köye gittiğimde, bahçemize yardıma gelirdi. Annemler ne zaman işlerden dolayı zor durumda kalsa, "Abla yarın müsait misin" diye kapısını çalarlardı.

Pek keyfi olmasa da kırmazdı annemleri. O sıcak yaz günü domates bahçesinde büyük gayretle çalışırdı.

Seranın içindeyken şekeri çıkarsa hemen yanında bulundurduğu yiyeceklerden yer ve kan şekerinin normale dönmesini beklerdi. Düzelince kaldığı yerden çalışmaya devam ederdi.

Babaannemin vefatıyla ailemizin büyüğü olmuştu. Bayramlarda, tatillerde onun evinde toplanılır, eski günler yad edilirdi.

Onun yemeklerini tatmayan, şanssız sayardı kendini. Hele o bayramlarda yaptığı baklavaları...

Geçen sene de açmıştı o güzel baklavalarından ancak yemek nasip olmamıştı. "Sağlık olduktan sonra daha çok baklavanı yeriz" demiştim. Ama ömrü vefa etmedi.

Başta çocuklarına, Rabia ablama, Zeliha ablama, Fatma'ya ve Ahmet kardeşime sabırlar diliyorum.

Hepimizin başı sağolsun.

Güle güle halacığım!

Dedeme ve babaanneme selam söyle...

Yattığın yer nurla dolsun, mekanın Cennet bahçesi olsun...

 

 

 

 

 

Editör: TE Bilisim