Eğitim-öğretim; insan hayatında, duygu düşünce ve davranış yönünden istendik davranışların yerleştirilmesidir, şeklinde tanımlanabilir.
Daha çocukluktan itibaren insan, önce evde anne ve yakın akrabaların, sonra okullarda eğitimcilerin gözetiminde terbiye edilmeye, duygu, düşünce ve davranış bütünlüğü içinde geliştirilmeye, geleceğe hazırlanmaya çalışılır.
İnsanın çocukluktan itibaren evde, aile ortamında, anne ve babasından alamadığı “doğru” terbiyenin ve eksikliğin yerini hayat boyu hiçbir şey dolduramaz.
Bununla ilgili bir yığın olumsuz örnek anlatılabilir.
Ana sınıfından itibaren en az on iki yıl zorunlu eğitime tabi tuttuğumuz çocuklarımızı tam anlamıyla eğitip öğretemiyor, terbiye edemiyor, geleceğe yeterince hazırlayamıyoruz sanki.
Onca sene Türkçe ve edebiyat okuyan biri doğru düzgün okuma yazmayı, Türkçe konuşmayı beceremiyor. Kitap okuma oranlarının bu toplumda hâlâ yerlerde sürünmesi neyin ifadesidir? Okuma ve yazmayı sevdiremiyoruz demek ki.
Yine ilkokul dörtten itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi verdiğimiz insanlar arasından çıkıyor düzenbaz, dalavereci, sahtekâr, ahlaksız, hırsız, rüşvetçi, yolsuz; daha bir yığın olumsuz örnekler. BU dersler ve eğitim öğretim amacına ulaşmıyor demek ki. İçini dolduramıyoruz programların, güzel bir rol model olamıyoruz insanlara evde, ailede, okulda ve toplumda.
Niçin bu konuyu yazıyorum yine?
Hafta sonu Afyon’daydım. Çok sevgili bir öğretmen arkadaşım, dostum, kardeşim, sınıfta öğrencisi tarafından, tahtada yazı yazarken sırtından bıçaklandı, ölümden döndü, halen yoğun bakımda. Onu ziyaret ettim ve camın arkasından gördüm içimde kanayıp duran bir yer…
O zaman yazıdaki başlığın mahiyeti ve anlamı açığa çıktı zannediyorum.
Bu olayın müsebbibi olan çocuk parçalanmış bir ailenin çocuğu. Bir kere ailede alması gereken ilgiyi, sevgiyi, insana saygıyı, hoşgörüyü ve daha bir yığın iyi ve güzel erdemi alamamış. Sonra sokaklar, sonra okul, sahipsiz, sorumsuz ve acımasız bir insan olup çıkmış ortaya.
Devamsızlık ve davranış bozukluğu/disiplinsizlik yüzünden disipline verilmiş ve okuldan atılma aşamasına gelmiş. Piyango da, olayla hiçbir ilgisi olmayan, öğrencilerle iyi bir iletişim ve diyalog içinde olan bizim arkadaşa vurmuş. Üstelik derse geç gelen ve yok yazılan öğrenciye, “sen geç yerine otur, yoklamada seni göstereceğim!” demiş iyi niyetiyle.
O gün ne yapacağını, sosyal medyasında da açıklayan öğrenci, planını o sınıfta uygulamış ne yazık ki.
Şimdi burada sorulması ve cevabı aranması gereken soru çok.
“O öğrenci o hale gelene kadar okulların rehberlik servisleri neredeydi?”
“O bıçakla sınıfa kadar nasıl girdi o öğrenci?”
“Öğretmenlerin can emniyetinin hiçbir önemi yok mu bu sistemde?”
“Daha önce de benzeri olaylar yaşanmış, ölen öğretmenler olmuştu, hala ne diye bir tedbir alınmaz. Okulların kapısındaki güvenlik ve polisler ne iş yapar mesela?”
“Okulların girişine birer X-Ray cihazı niye konulmaz, eli bıçaklı veya silahlı bir gözü dönmüş sınıfa kadar girip katliam yapmayı planlayarak rahatça girebiliyor?”
“O kişi, ya daha gelişmiş bir silahla sınıfa girip daha büyük katliama sebep olsaydı bunun vebalini ve sorumluluğunu kimler üstlenecekti?”
Bir musibet bir nasihattan iyidir, sözünün gereği, tedbirleri sıkılaştırın.
Okula girişlerde mutlaka üst araması ve X-Ray cihazı girişi olsun.
Problemli öğrencilerin tedavisi ve kazanılması için önceden çalışmalar yapılsın mutlaka. Bu
Ülkenin bir tek insanını bile ziyan etme lüksü yoktur. Kolay yetişmiyor bir insan.
Sözü uzatmanın anlamı yok:
Eğitim-öğretim SOS veriyor. Eğitmek yerine öğütüyor.
Yarınların nelere gebe olduğunu bilmiyoruz.
Allah sonumuzu hayreylesin!