İnsan geldiği yeri unutmamalı.

Unutursa geldiği yeri de yönünü de şaşırır.

Hepimiz yokluktan, zor günlerden geldik.

Savaşlar, acılar, yokluklar içinden bugünlere geldik.

Rahmetli dedeciğim anlatırdı. O kıtlık günlerinde af edersiniz hayvan dışkılarından artan tanelerden yediklerini, sonraki yıllarda ise su dolu tavaya 1-2 damla sıvı yağ damlatıp yağlı ekmek diye çocukları kandırdıklarını iç geçire geçire anlatırdı. (Allah bir daha o günleri yaşatmasın) Bizim çocukluğumuz zamanında, bir zeytini tek seferde ağzımıza götürürsek gözünü dikerdi rahmetli... Ona göre bir zeytini 3 ısırışta yemeliydik. Hele borç varsa ailede evde tamamen tedbir uygulardı kendince. Kerpiçten yapılma küçük evimizde, lüzumsuz yanan ışık gördü mü kızardı. Çünkü kıtlık dönemini yaşadıkları, yokluktan geldikleri için israfa tahammülü olmazdı.

Bizler böyle bir ecdadın torunlarıyız. Ancak şimdilerde doğduğumuz toprakları beğenmiyor, aza kanaat edemiyoruz.

Anneler ve babalar olarak bazen hata yapıyoruz.

'Biz çektik, aman çocuklarımız çekmesin' diye diye onları arsız ve halden anlamaz hale getirmiş bulunuyoruz. Zaten yaşanılan sıkıntıların büyük bir kısmı da bundan kaynaklanıyor. Bakın çöplere, hayat pahalılığından yakındığımız şu dönemde bile tonlarca ekmek ve yemeğin döküldüğünü göreceksiniz.

Yüce Yaratıcı bazen varlık içinde varlıkla, bazen de yokluk içinde yoklukla terbiye eder. Kimi kulunu da acı içinde acılarla kıvrandırır.

Fakat şu kesin ki zorluk ve tehlike anında pamuk helvası gibi yumuşayan biz insanoğlu, sıkıntılar geçtiğinde pek nankör oluyoruz.

Allah açlıkla, yoklukla terbiye etmesin.

Bu kar kış gününde kimseyi evsiz barksız bırakmasın.

KAR YAĞAR İNCEDEN İNCEYE

Hafta sonu karlı bir Zonguldak geçirdik. Her taraf bembeyaz, kirden, pislikten hiçbir eser yok. Yer yüzü kar suyunu emiyor, şükür ki su kaynaklarımız doluyor. Çevreye yaptığım ihanete rağmen bizlere yaşam döngüsü sunuyor.

Kar yağışı yükseklerde 1,5 metreye kadar ulaştı. Bir bakıma kar esareti yaşanıyor. İl Özel İdaresi 80 kişilik ekiple il genelinde var gücüyle kapanan yolları açmak için çalışıyor. Şu an itibariyle 200 civarında köy yolu ulaşıma kapalı vaziyette.

Allah devlete millete zeval vermesin.

Öte yandan şehir merkezi ve kırsal kesimlerde elektrik kesintileri yaşanıyor. Haliyle doğalgaz çalışmayınca karlı hava stresli geçebiliyor. Özellikle yatağa, makineye bağlı yaşayan hasta ve yakınları elektriksizlikten yakınıyor.

Sahada çalışan BEDAŞ çalışanlarına da Allah kolaylık versin.

Fakat her şeye rağmen kar beyaz güzellik seyre doyumsuz manzaralar bırakıyor.

Yer yüzü bembeyaz sayfa açmış adeta.

Her şey sıfırlanmış sanki.

*

Kar yağar inceden inceye..

Gönül heyecandan ürperince

Sobayı tutuştururken yanan Tuanna için kan aranıyor Sobayı tutuştururken yanan Tuanna için kan aranıyor

Camlardan dünyaya açılan bir beyaz perde

Tatlı duygulara dalar dururuz inceden inceye...

GAZETECİNİN ŞAŞIRMASINA ŞAŞIRDIM

Gün boyu elektrik ve internet kesintisi nedeniyle gündemi pek sağlıklı takip edemedim. Akşam saatlerinde baktığımda Pusula muhabiri Aytaç Öztürk'ün Acılık'taki bir trafik kazası haberi nedeniyle gece 03.00'te polis merkezine götürüldüğünü öğrendim. Geçmiş olsun diyorum.

Fakat beni şaşırtan, bazı meslektaşların şaşkınlığı oldu. Neymiş efendim? Başka bir haberde, muhabirlerin saldırıya uğraması olayıyla ilgili siyasetçiler, geçmiş olsun bile dememiş. Bundan yakınıyor meslektaşımız.

Yahu, gazetecinin gazeteciye bile geçmiş olsun demediği bir ortamda, siyasetçi gazeteciye geçmiş olsun der mi! Sen bir gazetecinin başına bir şey geldiğinde, geçmiş olsun diyor musun ki, senin çalışanının başına bir iş geldiğinde herkesin içtenlikle geçmiş olsun demesini bekliyorsun?

Mesleki saygınlık ve birlik ol(a)madıktan sonra kimden neyi bekliyorsun?

İşte bunlar da yağan kar gibi inceden inceye düşünülmesi gereken hayat dersleri...

Düşünüp anlayabilene...

O KOMUTANA ÜZÜLDÜM

Geçen haftalarda Anıtkabir'i ziyaret eden ses sanatçısı Bülent Ersoy'a şemsiye tutan görevli komutanın açığa alınmasına üzülmüştüm. Gündemin yoğunluğundan unutmuştuk. Bu akşam aynı komutanın Hakkari'ye sürüldüğü yönünde haberi duyunca ikinci kez üzüldüm.

Yağmur altında tekerlekli sandalyede Antıkabir'e gelen sanatçıya şemsiye tutmak kötü bir şey mi? 

O komutanın ismini cismini bilmem. Kişi, yer, sıfat ve makam adları da önemli değil. Ama hadisenin kendisi başlı başına üzücü ve düşündürücü. Söylemesem kendimi vicdanen rahatsız hissedeceğim.  

Bizim kültürümüzde, kim olursa olsun, zorda olana, darda olana, düşene el uzatılır. Bülent Ersoy yoksul değil, düşkün de değil ama belli ki komutan orada nezaket icabı insanlık yapayım demiş, şemsiye tutmuş. Bunda bir yanlışlık var mı? Medenice bir davranış değil mi bu? 

Eğer altında bilmediğimiz önemli bir detay yoksa o komutana üzüldüğümü belirtmeliyim.  

Keşke böyle olmasaydı. 

 

Editör: TE Bilisim