Kadir kıymet bilemedik.

Fotoğrafa bakıyorum; domates, biber, patlıcan ve salatalık gibi ürünler, tarım toprağa olmayan Japonya misali tane hesabı satılır olmuş, güzel ülkemizde.

Hükümet temel gıda ürünlerinde KDV'yi yüzde 8'den yüzde 1'e indirdi; ama bazı fırsatçı marketler önden zam yapıp güya indirim(!) yaptı. Daha doğrusu önce bindirim, sonra indirim yaptılar. Tüketicinin KDV indiriminden yararlanmasına kısmen engel oldular.

Bu, vatana ve millete ihanet değil midir?

Ama lafa geldi mi herkesten çok vatansever olurlar böyleleri...

Düşünün, Ziraat Odası Başkanı bugün açık açık sebze ve meyve gibi ürünlerin satışında büyük vurgun olduğunu söyledi. Peşinden somut örnek verdi:

"Burada bir kâr yoktur, burada bir vurgun vardır. Burada vatandaşın kanını emmek vardır. Bahsettiğiniz kabak bizden 1 liranın altından alınıyor. 1 liranın altında bizden aldığınız kabağı 23.95'e satıyorsunuz. Bizim 2 liraya ürettiğimiz ürünü, 29 liraya satıyorsunuz. Bizden aldığınız kabak 1 lira. 1.5 lira da maliyeti biner 2.5 lira. Biz de üstüne koyalım, 5 liraya maksimum bütün karları içinde olan bir kabağı; 23.95'e satarsak, domates ve limonu satmaya çalışırsak, üretenin canı acımaz mı? Tüketici bunu çok pahalıya yemiş olmaz mı?"

Reva mı bu Allah aşkına?

Bir ülkede alın teri ve helal kavramlarının somut hali nedir derseniz?

Üretici ve tüketicinin ezilmediği piyasa ekonomisidir derim.  

Yoksa 1 liraya tarladan üreticiden satın alınan kabak, markette tüketiciye 24 TL'den satılıyorsa; bunun adı fırsatçılıktır, aymazlıktır, vampirliktir, sömürücülüktür, bugünün moda tabiriyle vatan hainliğiyle eşdeğer bir gaflettir.    

Bu işte sorumluluğu olanları, fırsatçılık yapanları, garibanı ezenleri Allah'ın adaletine havale ediyoruz.

Peki biz vatandaşlar, tüketiciler olarak ne yapıyoruz?

Bu konuda kendi üzerimize düşeni yapıyor muyuz?

Köyde, kasabada yaşayanlarımız bile yumurtayı, salçayı, sütü, peyniri, yoğurdu, ekmeği, domatesi biberi marketten almıyor mu?

Bizi zor zamanlarda namerde muhtaç etmeyecek temel gıda maddelerini üretebiliyor muyuz?

Eğer köyde yaşayanlarımız bile marketlere muhtaç hale gelmişse,  fırsatçılarla mücadele edebilir miyiz?

Hatayı hep karşıda arar, başkalarını eleştirirsek doğruyu tam isabet ettiremeyiz.   

Kabul edelim, üretmeyi değil, tüketmeyi tercih ettik. 

Bu denizin hiç bitmeyeceğini sandık.

Ekonomi önceki yıllarda iyiyken, 'aman neme lazım' dedik; 'birileri yapsın, biz alır yeriz' diye düşündük.

Armut piş, ağzıma düş misali, işin kolayına kaçtık. 

Hatırlayın 3-5 yıl öncesini!

Yazları pazarlarda bolluktan ucuz ucuz alıyorduk. Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızdaydı. Buzdolabına yığdığımız sebzeleri yemeyi unutur, sonra da çürümüş diye çöpe atardık.

Çöpe dökülen tonlarca ekmeği, bol kepçe yemekleri...

Fiyatlar ateş pahası olunca değerini anladık mı?

Anlayabilir miyiz?

Yokluğunda ve bulmakta aciz kaldığımızda, kesinlikle anlarız. 'Ne kadar şükürsüzmüşüz' der, kendi kendimize kızarız. Ama ne zamanki nimete erişir, o anda unutuveririz.

Pek nankörüz biz.

Yüce Yaratıcı elimizden aldığında anlarız kadrini kıymetini.

Geri verdiğinde unuturuz nimetin değerini.

Ah, nankör nefsimiz...

ADİYÂT SURESİNDEN SÜZÜLEN HAKİKAT...

Kıymet bilmedik diye bunlar olsun demiyorum.

Ama biz böyle olduğumuz için bunları yaşıyoruz, biliyorum.

Meselenin asıl reel politik, ekonomik, sosyolojik, ahlaki bir çok sebepleri  var. Sorumluları var, bunu biliyorum. Bırakalım, siyasi boyutunu politikacılar tartışsın. 

Fakat öte yandan derin bir açgözlülük, korkunç bir israf ve açlık içinde kıvranan zavallı insanlara karşı utanç verici bir vurdumduymazlık söz konusu... Böyle giderse dünyayı bencillik girdabı boğacak.  

Eğer bu ekonomik ve sosyal kısır döngüde, bir sorumlu arayacaksak, ilk önce her birimiz kendimizi sorgulamamız gerekiyor.

Çöpe döktüğümüz nimetler çarptı bizi.

Herkes ektiğini biçiyor. 

Yoksa geçmişte kilolarla çöpe döktüklerimizin, bugün bir tanesine muhtaç hale gelmişsek, bunda alınacak dersler yok mu?

Bakın, Adiyat suresinin 6. ayetinde Yüce Yaratıcı, "Gerçekten insan Rabbine karşı çok nankördür." der.

Müfessirler de bu ayete ilişkin, "Rabbi kendisine bunca nimetler ihsan ettiği halde o, Rabbinin yolunda zerre kadar bir şey harcamaktan çekinir. Zekâtını vermez. Hayır ve hasenat yapmaz. Başına gelen sıkıntıları, musibetleri sayar döker; fakat üzerindeki nice nice nimetleri unutur. Kendisi de bu haline şâhittir. Bakacak olsa Rabbi'nin sonsuz keremini, cömertliğini, kendisinin ise ne kadar nankör ve cimri olduğunu görür. Yahut insan, âhirette nankör olduğuna dair aleyhine şâhitlik yapar. Onun nankörlük ve cimriliğinin sebebi ise dünyayı ve dünya malını aşırı sevmesidir." teşhisinde bulunur.

Bir gün rüyamda, kendimi namazda Adiyat suresi okurken gördüm. O kadar hissi okuyordum ki, uyandığımda ayetin tesirindeydim. Sonra merak ettim, bu surenin mana ve mesajını... İşte bu 6. ayette takıldım kaldım. Demek Rabbim bana nankörlük hatırlatması yaptı.

'Bundan sonra durumumdan şikayetçi olmayayım' şeklinde kendi kendime söz versem de zaman zaman aynı hataya düştüğüm oldu.

Rabbim affetsin!

Maalesef, hepimizin hamurunda az çok nankörlük var.

O yüzden bu konuyu, iç dünyamdan örnekler vererek anlatma ihtiyacı hissettim.

Hepimiz kendi iç dünyamızı düzeltirsek; emin olun ki bu şehir, bu ülke, hatta bu dünya daha güzelleşecek. Daha paylaşımcı ve daha yaşanılır olacaktır.

Sağlıcakla kalın...

Alaattin Kara'nın acı günü... Alaattin Kara'nın acı günü...

 

Editör: TE Bilisim