Günlerdir sokak hayvanlarını tartışıyoruz.
Dünyaya gelen her canlının yaşam hakkı vardır.
Evvela hiçbir canlının öldürülmesini istemeyiz.
Fakat sürü halinde dolaşan ve bir çok insanın hayatını kaybetmesine neden olan saldırgan hayvanlarla ilgili bir düzenleme yapılması zaruri hale geldi.
Keşke zamanında, kısırlaştırma, sahiplenme v.b. tedbirler uygulansaydı da sokaklardaki başıboş hayvan popülasyonu bu denli tehlikeli boyutlara ulaşmasaydı.
Hayvan sahiplenenlerin kaydı tutulabilseydi de sonradan bıkıp hayvanları sokağa salan vicdansızlara da çok ağır cezalar uygulanabilseydi.
Keşke düzenli bir şekilde kısırlaştırma yapılarak sokaklarda haddinden fazla hayvan yoğunluğunun önüne geçilmiş olabilseydi.
Bunlar olabilseydi bugün hayvanlara yönelik tartışmalar yaşanmayacaktı.
***
Öte yandan sokak hayvanları konusunda, hayvanlardan çok sözde hayvanseverler sorunumuz var bizim.
Esasında başıboş sokak köpekleri mevzusu, turnusol işlevi de gördü.
Hayvan sevgisi adı altında başlayan kısır döngü, toplumsal fay hatlarını ele verdi.
Bunda dahi ideolojik refleksler hakim oldu.
Aylardır katliama maruz kalan Gazze'de 30 bine yakın bebek ve çocuk hayatlarını kaybetti.
Peki bu sokak köpekleri yasasına tepki gösterip kınama üstüne kınama yapanların Gazze'de ölen bebekler için bir tek kınama yaptığını gördünüz mü?
Hiçbir şeyden habersiz, suçu günahı olmayan bebekler bombalanırken neredeydi bu sözde hayvan-severler?
Üstelik gözümüzün içine sokarcasına yapılan bu katliamlara 'görmedim, duymadım, bilmiyorum' deme şansımız yokken...
Acaba sokak hayvanlarının canı yanmasın diye çırpınan sanatçılarımız nezdinde insan canınının hiç kıymeti yok mu?
Kutsal kitapta dahi azgınlık sınır tanımayan İsrailoğulları'nın torunları bugün zulümlerini sürdürüyor. Hastaneleri, okulları dahi bombalayan ve sivilleri keyfi öldüren vampirlere bir Allah'ın kulu dur demeyecek mi?
Haydi dur demeyi geçtim, en azından o bizim insan-sever(!) sanatçılarımızdan en azından bir kınama açıklamaları/paylaşımları göremeyecek miyiz?
Hayvanlarla ilgili yasa çıkarken bir yerlerini parçalarcasına veryansın eden, her Allah'ın günü instagram hikayelerinde hayvanlar için yırtınan bu sözde insan-cıl hayvansever(!)ler ve sanatçı olacak entel dantel takımı, bir kerecik de kendi türü olan bebekler, kadınlar için paylaşım yapamayacak mı?
İşte 'bu yasa turnusol işlevi görüyor' derken, tam da bunu kastediyorum ey aziz okuyucu!
Kim insan, kim insan görünümlü hayvan, çok bariz ayrışıyor.
Türk sanatçısının, -istisnalar hariç- kahir ekseriyetinin bu sınavda çaktığını sınavı çaktığını tarihe not düşmeliyiz.
İnsanla insan olmayanı öyle belli etti ki bu olaylar... Bakın. çocukların gözyaşlarını görmeyen sanatçı müsveddeleri bile nasibini aldı bu işten. Her gün yaptıkları tatil anlarını veya sokak köpeklerine kıymayın şeklindeki paylaşımdan başka söyleyecek sözü olmayan sanatçıların instagramı kapandı iyi mi?
Tatil pozlarını en azından bir süre paylaşamadılar...
Bu arada vicdanını ve insanlığını kaybetmemiş sanatçı gibi sanatçı, insan gibi insan entelektüllerimiz de yok değil. Onları da burada anmak gerekiyor. Mesela Haluk Levent'imiz... O da olmasa Gazze'deki dramı dile getiren sanatçımız yok. Sinan Albayrak, Yıldız Tilbe, İsmail Hacıoğlu ve yüreğinde vicdan taşıyan nice sanatçılara da selam olsun..
İNSANA BİR AVUÇ TOPRAK YETER...
Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”