Yaşanan ekonomik sorunları fırsat bilen karanlık odaklar, sosyal medya mecrasını kara propaganda aracı olarak kullanıyor.

Bazı kişiler, siyasi körlükten kaynaklansa gerek; kendi çıkarını ve ideolojisini, ülke menfaatinin üstünde görebiliyor.

Böylesi kişilikler, sosyal medya mecrasındaki kara propaganda tuzağına da kolaylıkla düşebiliyor.

Fakat 'Su uyur düşman uyumaz' sözünü hiç hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Sosyal medyaya çöreklenen şer odaklarının -eleştiri sınırını aşan- kötü emellerine alet olmamak için son derece uyanık olmalıyız. Kardeşlik ruhu içinde, el birliğiyle bu zorlu günlerin de üstesinden gelmeliyiz. 

Ben diyorum ki;

Arkadaşlar hepimiz aynı gemide değil miyiz?

İnsan içinde bulunduğu geminin batmasını ister mi?

Ezogelin ve çorbasının hikâyesi... Ezogelin ve çorbasının hikâyesi...

Şartlar ne kadar zor olursa olsun, fırtına ne kadar sert eserse essin, gemiyi sahil-i selamete çıkarmak gerekmez mi?

Peki, halkı sokağa dökme çabalarına ne demeli?

Bu millet, iç - dış, gizli açık düşmanlara aman vermez.

Vatandaşı sokağa döküp karışıklık çıkarmak isteyenlere de prim vermeyecektir.

Hiç boşuna uğraşmayın!

İNCİNMİŞ BİR ÖĞRETMEN ÜZERİNE MÜLAHAZALAR 

24 Kasım Öğretmenler Günü kutlandı.

Gerçi öğretmenliğin günü, gecesi olmaz ama yine de her türlü saygıyı hak eden öğretmenlerimiz için 24 Kasım'ların özel bir anlamı vardır. 

Hepimizin hayatında iz taşıyan öğretmenler vardır. 

Geçmişten günümüze en büyük güç ve en değerli hazine bilgidir.

Fakat kuru kuruya bilgi aktarmak yeterli değildir.

Bilginin(talim) yanında eğitim(terbiye) de olmazsa olmazdır. 

İsterseniz bu konuya şöyle örnek vereyim:

Bir kuş düşünün.

Uçması için iki tane kanata sahip olması gerekir. 

İki kanada ne gerek var deyip tek kanatla uçmaya kalksa, yere çakılır.

Milli eğitim konusu da böyledir. Sadece öğretim değil, mutlaka eğitim de gerekir. 

Talim ve terbiyenin bir arada verildiği emek, emeklerin en kutsalı, en paha biçilemez olanıdır.

Ne mutlu, yüreğinde bu hassasiyeti taşıyan öğretmenlerimize!  

İşte böylesi öğretmenlerimizin elleri öpülür.

Kırk yıl kölesi de olunur.

İşte bu öğretmenlerden olduğunu düşündüğüm emekli bir öğretmen büyüğüm var. Dünkü törende biraz incinmiş. 

-'Hayırdır hocam', dedim.

"Koca 40 küsur yıl, bir kağıt parçasına sığabilir mi" dedi.

Peşinden "En azından bir plaket verselerdi, yılların anısı daha kalıcı olurdu. Düştüğümüz duruma üzüldüm" ifadesini kullandı. 

Emekli öğretmenler olarak biraz geri plana itilmiş hissine kapılmış olacak ki, bunu da "Yetiştirenler arka sıralarda, yetiştirilenler en ön saftaydı. Nasıl düzen anlamadım?" sözleriyle dile getirdi.

Ben kasıt olduğunu düşünmüyorum ama belli ki farkında olunmadan bazı detaylar atlanmış. El üstünde tutulması gereken öğretmenlerimiz de buna alınmış.  

Belki bütçe yetmediği için Hizmet Şeref Belgesi kağıt olarak düzenlenmiştir. Belki de adı üstünde belge böyle düzenlendiği için plaket düşünülmemiştir. Biraz daha özenilseydi daha şık olabilirdi ama ne yazık ki eğitime ömür vermiş koca çınarlara karşı saygıda biraz kusur edilmiş. 

Burada maksat eksikliği yazmak veya tenkit etmek değil, öğretmenliğin ne kadar önem verilmesi gereken bir meslek olduğunu vurgulamaktır.

Sevdiğim bir öğretmenin küçük bir hayal kırıklığından yola çıkarak aslında eğitim öğretimde, değerler eğitimini bir kez daha hatırlatmak istedim.    

Sanırım biraz daha hassasiyet gerekiyor.

Baki kalan bu gök kubbede hoş bir seda imiş.

Herkesi bu duygularla selamlarım.

 

NOSTALJİK NOT:

Mülahazalar sözcüğünün anlamı düşünceler demektir. Yazılarımda zaman zaman eski kelimelere yer veriyorum. Çünkü  seviyorum, etkin anlatım için bazen gerekiyor. Ama bunda en büyük pay, lisedeki Edebiyat hocam Necdet Kalkan'a aittir.

O, dilimize sonradan giren bazı kelimeleri uydurukça diye tabir ederdi. Deftere not aldırırken sözcüğün önce öz Türkçesini yazdırır, sonra hemen yanına da parantez açtırıp uydurukçasını yazmamızı isterdi. Mesela Halk Edebiyatında Yunus Emre konusunu işlerken deftere şöyle başlık attırırdı: YUNUS EMRE'NİN MÜLAHAZASI(DÜŞÜNCESİ)

Necdet hocamın, yukarıdaki örneği deftere yazdırırken "Başlık: Yunus Emre'nin mülahazası. Yanına parantez açın, uydurukçası; 'düşüncesi' yazın. Parantez kapat!" söylediği bu sözler, hala gözümün önüne gelir.

İşin bilimsel kısmına gelince... Konunun uzmanları ne der, dil bilimcileri konuya nasıl bakar bilemem. O kadar detayına vakıf değilim ancak hassasiyet oluşturması bakımından Necdet hocamı da huzurlarınızda Öğretmenler günü vesilesiyle anmış olayım. Bir öğretmen öğrencisinin yüreğinde, zihninde güzel bir iz bırakınca, gördüğünüz gibi (bir tek, 'mülahaza' kelimesinden dahi olsa) her zaman hayırla yad ediliyor. Allah kendisine uzun ömürler versin!

Editör: TE Bilisim