Özellikle eskiler bilir Süleyman Sırrı’nın kim olduğunu, neler yaptığını, madenciliğe hizmetlerini… T

abii bu arada kömür ticareti ile nasıl varlık sâhibi olduğu, ünlü “Lüküs Hayat” operetindeki “Zonguldaklı Kömür Kralı” tipinin onun İstanbul’daki yaşamından esinlenerek yazıldığı…

Ancak, bilenler biliyor, ama bilmeyenler de var. “Süleyman Sırrı Çaycumalı mıydı, burada mı doğdu?” diye soranlar olur. Zonguldak ve çevresinde halâ adı anılmakta olan bu eski madenciyi Zonguldaklılara tanıtmamın iyi olacağını düşündüm. Çünkü, Süleyman Sırrı benim yakınım, annem Hâcer Karauğuz’un amcası.  Yaşam öyküsünü anlattığım, bu kentin ilk madencilerinden, büyük dedem “Ahmet Ali Ağa”nın en küçük oğlu...

55 YIL OCAKLARDA GEÇEN BİR YAŞAM...

Konuya girebilmem için Ahmet Ali Ağa’dan öncelikle söz etmem gerekecek: Ahmet Ali bir Boşnak’tı. Adriyatik kıyılarındaki Karadağ’ın Bar kazasının, haritalarda Tudjemili veya Tudemili, halk ağzında ise Togamil denilen bir mahallesinde 1830’lu ve 1840’lı yılların arasındaki bir tarihte doğdu. O sıralarda Zonguldak:Osmanlı’nın kömüre el atması, 1848 yılından sonra gerçekleşmiş, Ereğli ve Kozlu’yu da kapsamak üzere bu yöredeki ocakların işletimi, Hazine-i Hassa tarafından, “Galata Sarrafları” denilen, çoğunluğu Osmanlı uyruğundaki İngiliz bankerlerin oluşturduğu “The Coal Company (Kömür Şirketi)” adlı bir şirkete verilmişti.

Bu şirkete, yerin yedi kat dibinde kayaları kıracak, oradaki kömür söküp alacak işi bilen işçiler gerekiyordu. Çevre köylerin insanları bu işlerde deneyimsiz oldukları için, İngiliz Şirketi, Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ’dan işçi getirtme yolunu seçer. O yıllarda bir prenslik olan Karadağ’da ekonomik sıkıntılar yaşanıyordu, halk yoksulluk içindeydi. İngiliz şirketi, Karadağ’da kömür veya taş ocaklarında çalışmış olanları tercihan işe aldı; bunlardan biri de Ahmet Aliidi. Takvimler 1850’li yılları gösteriyordu… Ahmet Ali, Kozlu’da ocak amelesi olarak işe başlar.

Ve bugün İncivez Mezarlığı’ndaki mezar taşında yazılı olduğu gibi, tam 55 yıl ocaklarda çalışır, sabahları gün ağarmadan ocağa girip, günbatımına kadar, yâni gün, güneş yüzü görmeden…Kozlu, Üzülmez, Kilimli, Çaydamar, Baştarla ve diğer bâzı ocaklarda alın terini akıtarak önce ocak çavuşluğuna, sonra başçavuşluğa getirilen Ahmet Ali, büyük bir azimle, sabırla, aklıyla ve bileğinin gücüyle yıllar sonra emeklerinin karşılığını alır, maden ameleliğinden yükselip maden sâhibi olur.

Zonguldak vilayeti kayıtlarında, “Zonguldak ve çevresinin ilk Müslüman madencisi” diye adı geçer. Bir de onun için, “Kömür damarını en iyi koklayan adam” derlermiş. Ahmet Ali Kilimli’de bulunduğu sırada, oranın yerli ailelerinden birinin kızı olan Havva ile evlenir, mutlu bir evlilikleri olur. Eşine hep “Sultanım” dediğinden, zamanla Havva ismi unutulur, “Sultan Hanım”ismi bellenir. Yaşamlarının sonuna kadar birlikte oldukları bu evlilikten ikisi kız, altı çocukları olur: Yaş sırasıyla, Ayşe, Ali, İsmail, Necibe, Mustafa, Süleyman Sırrı...

SÜLEYMAN SIRRI...

Birincilik ödülü Kürşat Zaman’ın Birincilik ödülü Kürşat Zaman’ın

Süleyman Sırrı, Babası Ahmet Ali Ağa’nın Zonguldak çarşısı içindeki evinde doğdu.Bu ev, bugünkü Gazipaşa Caddesi üzerinde, İstanbul Pastanesi’nin karşısındaki Ziraat Bankası’nın bulunduğu yerdeydi; giriş katı kâgir, üst katları ahşap, üç katlı bir binaydı. 1980’li yıllarda yıkıldı, yerine Ziraat Bankası yapıldı.Süleyman Sırrı’nın doğum tarihini, 1880’lı yıllar veya 1890’lı yılların başları diyebiliriz.

Onun, gençlik günlerindeki en büyük merakı avcılıktı; ağabeyi Mustafa ile birlikte çevre köylere, dağlara, tepelere, ormanlara avcılığa giderlerdi. Diğer taraftan, babasının maden işlerinde en büyük yardımcısıydı. Bir kömür ocağının nasıl yönetileceğini, işlerin nasıl yolunda gideceğini babasından çok iyi öğrenmişti. Ahmet Ali Ağa, sağlığında malını, mülkünü çocukları arasında paylaştırmak istemiş, ancak bunu gerçekleştirememişti. Ancak bâzı vasiyetleri vardı.

Ölümünden sonra, çocukları onun vasiyetine uyarak, bu paylaşımı hakça yaptılar. Kömür madeninin durumunu görüşmek üzere de, Ahmet Ali Ağa’nın dört oğlu, Ali, İsmail, Mustafa ve Süleyman Sırrı bir gün babalarının Acılık Caddesi 4 numaralı yazıhânesinde toplandılar. Bu toplantı sırasında Süleyman Sırrı şöyle der kardeşlerine: “Biliyorsunuz, ben bu ocak işlerinin girdisini çıktısını iyi bilirim. Babam bu mevzuda bana çok şey öğretti. Ocağımızı satarsak bizim için lâf ederler, bu işi yürütemediler derler; ben bu lâfı dedirtmek istemem. Bu yüzden, ben satılmasından yana değilim.

İsterseniz idâreyi bana bırakın ki bu işte kâfi tecrübem var, kazanılan parayı hakça paylaşalım. ”Konu biraz tartışıldıktan sonra karar verilir: Süleyman Sırrı bu işi üstlenecek, her ay kardeşlerine birer hesap hülâsası vererek kömürden olan kazançları eşit olarak paylaşılacaktır. Böylece, ailenin en küçük oğlu Süleyman Sırrı işlerin başına geçer, babasından kalan kömür ocaklarını, ülkemizdeki tüm madenlerin devletleştirildiği 1940 yılına kadar yönetir...

Editör: TE Bilisim