Kültür-Sanat

Zonguldaklı ünlü yönetmen Kıvanç Baruönü doğup büyüdüğü Zonguldak'ı sosyal medya hesabında anlattı

Zonguldaklı ünlü yönetmen Kıvanç Baruönü doğup büyüdüğü Zonguldak'ı sosyal medya hesabında anlattı.

 

Baruönü yaptığı paylaşımda şu duygulara yer verdi; “Doksanlı yılların başı, illaki yağmurlu bir sonbahar gecesinde şehri ardımda bırakıyorum yavaş yavaş…

Otobüs terminalden ayrılıyor, muavinden rica ediyorum radyoyu açtırıyorum.

Yaşı yetenler bilir, 89.6 Genç Radyo, mikrofonda tanıdık bildik sesler… Hepsi ile onlarca anım var. Birlikte bir radyoyu var etmişiz. Zonguldak’ın ilk özel radyosunu…

Ben şimdi doğup büyüdüğüm bu şehri ardımda bırakıp beni bekleyen bir başka şehre, İstanbul’a gidiyorum. O sırada radyoda bir şiir, Kavafis Usta’dan….

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,aynı mahallede kocayacaksın;

Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.

Başka bir şey umma.

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de…

Dışarda yağmur yağıyor, radyoda tanıdık bildik sesler. Bir şehri ardımda bırakıyorum. Otobüs her teker dönüşünde uzaklaşıyor çocukluğumdan, ve gözümdeki ıslaklık yağmurdan değil….

Aradan uzun yıllar geçiyor. Şimdi dönüp bakınca hayatımın pek çok dönüm noktasında öyle ya da böyle doğup büyüdüğüm şehir beni bulmuş, bana sahip çıkmış. Bana kol kanat germiş. Yollarımız kesişmiş sizin anlayacağınız. Öyle çok ayrı kalamamışız yani.

Nazım Hikmet bir şiirinde ne diyor, “iki şey vardır ancak ölümle unutulur: anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü.”

Herkesin bir şehri vardır; benim de var! Hani sokaklarında bir misket için debelendiğim, limanda bisiklet kiraladığım, iskeleden balık tuttuğum.

Mecburiyet caddesinde volta attığım, baştan sona adım adım bildiğim, camiilerinden su doldurup, sokaklarında sattığım. Parklarında bahçelerinde top koşturduğum bir şehir var…

İlk aşklarımın, uykusuz gecelerimin şehri… İlk kez traş olduğum, ilk kez yendiğim ya da yenildiğim bir şehir var… Kavgayı öğrendiğim, emeğin değerini bana belleten, kokusunu bildiğim bu şehir iyi ki var.

Zonguldak demek upuzun bir hatıra demektir. Bu şehir benim sırlarımı bilip göğsünde saklayandır, dillendirmeyendir. Aramızdaki bağ sorguya gelmez, mesafe tanımaz. Oradan uzakta yaşıyor olsam da o şehir hep benim “memleketim”, ben O’nun hep bir parçası olacağım.

İlber Ortaylı’nın deyişiyle “Bir şehri sevmek gayret işidir, okuyacaksın, gezeceksin, bakacaksın, göreceksin, üzerine titreyeceksin.” Yani derdi ile dertlenecek, sevinci ile güleceksin. Bunun için mesafeler engel değil.

Hani şöyle anlatayım; bir şehirde bir evin, iki evin olabilir. Dükkanın hanın hamamın olabilir. Bunlar sadece toprağında payın olduğunu gösterir. Aslolan o şehrin toprağına değil ruhuna sahip olmaktır.

Şehirler sadece koca koca binalar, caddeler, yollar değildir. İnsanlar gibidir aslında şehirler de. Bir ruhu, bir kaderi vardır her şehrin. Kendine has bir kokusu, hali tavrı vardır. Bu ruh o şehrin insanına siner. Önemli olan o ruhu almaktır, sahip çıkmaktır. Bir duruştur Zonguldak benim için, hayata karşı bir tavırdır Zonguldaklı olmak.

Öyleyse Zonguldaklı olmak için Zonguldak’ta yaşamak gerekmez.

Zonguldak’ı sevmek sancılıdır biraz da, bir şehri sevmek için insanını da seversin, kimi zaman karşılıksız da olsa…

Ve Zonguldak…benim ruh halimdir şimdi.

Yaralı, bölünmüş, sancılı, kırık... Yalnız!

Mevlana diyor ki, “Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük, bir başka bahar için sadece yaprak döktük.”

Bunca şeyi neden anlattım derseniz, yaşadığımız olağanüstü günlerde iyi şeyler de olmuyor değil. Günlerce televizyonlarda duyduğumuz, gazetelerde okuduğumuz, internette sürekli denk geldiğimiz “Ve Zonguldak” ibaresi belki de Zonguldak için sanılanın aksine hayırlı oldu.

Neden derseniz, uzaktaki dostlar uzak kalmakla Zonguldak’ı yalnız bırakmakla iyi yapmadıklarını düşünmüş olmalı ki bir araya gelmeye başladı. İyi niyetle, çıkarsız, beklentisiz herkes kendinden, yüreğinden, aklından ne koyabilirim masaya diye düşümeye başladı.

Üç beş, on yüz derken şu anda 67’liler Platformu adı altında bir araya gelip acaba biz ne yapabiliriz diye düşünmeye, proje üretmeye başladılar.

Tabii ki bu çalışma zamana yayılacak bir sivil hareket, verim alınır mı, bu heyecan ne kadar sürer zaman gösterir. Ancak iyi niyetli bu gayretin, Zonguldak’ta heyecan yaratması, destek bulması en büyük hayalim.

Hangi siyasi görüşten olursanız olun, ortak paydamızın Zonguldak gerçeği olduğunu bilerek, yan yana gelip bu şehrin yarınları için ne yapabiliriz diye bakabilmek ne güzel olur. Belki bir ilke imza atarız hep birlikte, partiler üstü bir ruhla herkesin taşın altına elini koyduğu bir ortak akıl yaratırız.

Birlikte çok daha güçlü, çok daha akılcı, çok daha faydalı olacağımız kesin...”