Karaelmas diyarı Zonguldak, değişim sürecinden geçiyor. Ulaşım, işsizlik, çevre ve altyapıdaki değişimin sancıları yaşanıyor. Genç nüfusun günden güne göç etmesi, bu değişim ve dönüşümü zorunlu kılıyor. Peki bu gençler, nereye, niçin gidiyorlar?
Bunu irdelemeden önce kent merkezi ve çevremizdeki yol çalışmalarına bir göz atalım.
Beycuma yolunu sizlerle paylaştık. Gerçekten Beycuma'ya yakışan bir yol sonunda bitti. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Soğuksu'da başlayan asfaltlama çalışması da kısa sürede bitti. Yol trafiğe açıldı. Esnaf durumdan memnun. Çalışmayı izleyen Soğuksu esnafına, "Memnun musunuz?" diye sordum. Asfaltlamanın güzel olduğunu belirttiler. Soğuksu'ya 4 yıl önce asfalt yapıldığını, her önüne gelenin yolları kazmasından dolayı yolların çabuk bozulduğunu ifade ettiler. Yani esnaf asfaltlama yapılmasından memnun, fakat plansız bir şekilde kazılan yolların kısa sürede bozulmasından şikayetçi.
Aklın yolu bir. Kente yakışan bir yol oldu. Fakat gerek belediye, gerekse emniyet, yeni yapılan yolu korumalı. Her önüne gelen yolu kazıp boz(a)mamalı. Bunun bir disiplini, takibi ve yaptırımı olmalı. Olmalı ki yeni asfaltlanan yol kısa sürede mısır tarlasına dönmesin. Çünkü yapmak kadar korumak da önemlidir diye düşünüyorum. Yapılan yolları asıl koruyacak olan ise şehrin sakinleri olarak bizleriz. Yolumuza, şehrimize sahip çıkmak, ilk önce kentin sakinlerine düşer.
Ekim ayından bu yana Rat ve Dilaver olmak üzere birçok mahalle yolu asfaltla tanıştı. Bu şehirde asfaltsız yol kalmamalı.
Kentin belli noktalarında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın ortaya koyduğu önemli çalışmalar var. Bunların bir kısmı tamamlandı, bir kısmı devam ediyor.
Bunların en önemlilerinden biri de 30 yıldır gündemden düşmeyen Mithatpaşa tünel projesidir. İkinci makas mevkisindeki köprülü kavşak çalışmasının tamamlanıp Kilimli'ye kadar sahil yolunun hizmete girmesiyle önemli bir hizmet devreye girmiş olacak.
Zonguldak bunu hak etmiyor mu?
Bence en çok Zonguldak hak ediyor.
Hatta çok geç bile kalındı diyebilirim. Keşke son bir kaç yıldır yürütülen çalışmalar, 10-15 yıl önce tamamlanabilseydi. Şu anda binlerce genç, büyükşehirlere göç etmek zorunda kalmazdı. O zamanlarda hayata geçseydi, şimdilerde yıldızı parlayan bir kent olarak Zonguldak'ı tanıyamayacaktık bile...
Mesela bir lavuar projesi var, 16 yıldır bitirilemeyen... Ne acı değil mi? Şehrin göbeğinde köhne bir tesisi yıkıp kent meydanı olarak kazandıralamayan... Ta ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olaya el atıncaya kadar. Bakanlık el atmasa, belki bir 15 sene daha bekleyecektik. Neyse ki, projesi hazırlandı, onaylandı. 2022'de inşallah çalışmalar 16 yıllık gecikmeyle de olsa başlayacak.
Olaya, "Zararın neresinden dönsek kârdır" diye bakıp, yeni yapılacak hizmetlere odaklanmalıyız. Çünkü daha yapılacak çok işler var. Kentsel dönüşüm, çevre ve yol çalışmaları yapıladursun, asıl işsizlik konusuna eğilmek gerekiyor. Çünkü sanayi şehirlerine göçen gençler, istihdam edilemezse tersine göç, ne yazık ki hayal olur.
Zonguldak nüfusu giderek yaşlanıyor. Genç nüfus ise günden güne şehri terk ediyor. Gençleri bu memlekette tutmak istiyorsak bölgenin coğrafi, stratejik konumuna uygun iş alanları oluşturmak gerekiyor.
Halihazırda, Filyos projesinin hayata geçiyor olması, Filyos açıklarında doğalgaz rezervinin varlığı umutları artırıyor. Ayrıca Sera OSB, tarım hayvancılık ve turizm gibi alternatif sektörlere de kafa yormak önem arz ediyor.
Sonuç olarak genç nüfusu geri kazanmalıyız.
ORASI YÜRÜYÜŞ YOLU OLMALIYDI...
İkinci Makas - BEDAŞ arasındaki Bülent Ecevit caddesi ile yandaki demiryolu hattının yeri değiştirildi. Merkez atölyesi önündeki ağaç kümesiyle örülü karayolu, artık demiryolu oldu. Demiryolunun bulunduğu kısım ise karayolu olarak düzenlendi. Fakat rayların döşendiği söz konusu alan, sadece yayalar için geziyolu olarak düşünülseydi çok daha isabetli olurdu.
Düşünsenize, devasa ağaç kümesinin altında Sonbahar'da yürüyüş yapmanın tadını. Kışın bembeyaz kar tünelinin altında gezinti yapmanın ayrıcalığını... Bence yine de geç kalınmış değil. değil. AVM ve BEDAŞ'ın önünden itibaren Mithatpaşa tüneline kadar yürümek istiyoruz. Yük trenleri için düşünülen demiryolunu biraz daha kaydırmak çok daha güzel olacaktır.
KOZLU DURAĞI KAVŞAĞI TEHLİKE SAÇIYOR
Halk arasında (eski) Kozlu durağının bulunduğu yere yaya geçidi yapılmıştı. Yayalar geçerken kavşaktan hızla geçen araçlar kazalara davetiye çıkarıyor. Sürücüler kavşaktan dolayı yaya geçidini göremiyor. Özellikle Sosyete pazarının kurulduğu Pazartesi günleri yaya ve araç yoğunluğu yaşanıyor. Kavşaktan son sürat hızla çıkan bazı sürücüler, yaya geçidinden geçmekte olan vatandaşlara aldırış etmiyor.
Allah korusun, bir kaza olmasından endişe ediyorum.
Bu nedenle sayın devlet ricalini bu konuda tedbir almaya davet ediyorum. Buraya trafik ışıklandırması mı yapılır, uyarıcı tabela mı asılır bilmiyorum; ama bir can yanmadan önce acilen tedbir alınması gerektiğini düşünüyorum.
KİTAP RAFLARI
Esas 67 AVM'nin giriş katında kitap rafları var. Fiyatlar da oldukça uygun. Kitaplar 5, 10 ve 15 TL olmak üzere 3 kategorik fiyattan satılıyor. Fakat çocukları için kitap bakan ebeveynler dışında rafların pek yoğun olduğu söylenemez. Kitaba bakanların ekserisinin de çocuğuna kitap almak isteyen veliler olduğunu söylemeliyim. Yani kitaplara bakan tek tük üniversite öğrencisi veya mezunlarını saymazsak bu fiyata rağmen rağbet gösterilmediğini üzüntüyle gördüm.
3 liraya, 5 liraya bir bardak çayın olduğu ortamda kitaplara bakmadan geçmek içimi acıttı. Her şartta okumak zorunda insanoğlu.
Nasıl ayakta kalmak için yiyip içmek zorundaysak, ruhen ve zihnen de okuyarak kendimizi geliştirmeliyiz.
OKUYORUM AMA UNUTUYORUM DİYENLERE...
"Kitap okuyorum ama karakterleri ve içeriği sürekli unutuyorum” diyen kişiler için bir paylaşımdır.
Bir defasında hocama dedim ki:
“Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir meyve hurma uzattı ve dedi ki:
“Bunu ağzında çiğneyip ye”
Yedikten sonra sordu:
”Şimdi sen büyüdün mü? ”
"Hayır,” dedim.
Dedi ki:
“Büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…”
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor. Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor.
Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi-merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini arttırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor.
Her ne kadar sen bunların farkında olmasan da kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar..!
“İyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu bir vicdan.
İşte ideal hayat...”
Mark Twain