Günümüz dünyasının ve insanlarının en önemli problemi, Allah ve Rasülünün koyduğu ölçülerden, bütünlüğü içinde Kur’an ve Sahih Sünnetten habersiz, neredeyse kafasına ve arzularına göre bir hayat yaşamasıdır…
Eğer dünyamız kan gölüne dönmüşse, sömürü ve zulüm evrenselleşmişse…
Sudan sebeplerle çıkarılan ve dünyanın azgın azınlıkları olan egemenler tarafından acımasızca sürdürülüyorsa, milyonlarca insan, kadın, çocuk, ihtiyar, suçsuz günahsız demeden en ilkel ve modern yöntemlerle öldürülüyorsa savaşlarda…
Yüzde beşlik azgın azınlıklar dünyanın kaymağını yiyerek semiriyor, çok yemekten ve israftan kusuyor, obezleşiyorsa, geri kalan yüzde doksan beşlik ezici çoğunluk onların atıkları ve artıklarıyla yaşama savaşı veriyorsa…
Dünyada keyfilik ve hukuksuzluk hüküm sürüyorsa…
Durdukları çarpık, adaletsiz, haksızlık, savaş, sömürü, zulüm üzerine kurdukları düzenin devamı için her şeyi, her yolu mübah görüyorlarsa…
Dünyanın gidişatından birinci derecede sorumlu olan Müslümanlar darmadağın, paramparça, birbiriyle kavgalı ve bâtıl ve batılı güçlerin oyuncağıysa…
AHLAKSIZLIK AHLAK HALİNE GELMİŞSE…
Kur’an bize ne diyor, diye sormanın, sanki Allah Rasülüne şimdi nazil oluyormuş gibi ayet ayet, sure sure yeniden okumanın, anlamanın, anlamlandırmanın, sahabe kıvamında Müslümanlar olmanın, Kur’an’ın ve Allah Rasülünün koyduğu hayat ölçülerini eksiksiz ve tavizsiz yaşamanın zamanı çoktan gelmiş geçiyor demektir…
Kur’an dikkatli ve duyarlı okunduğunda, eksiksiz ve doğru anlaşıldığında, bizi bekleyen dünya ve ahiret tehlikelerini, dostları-düşmanları, inananları-inanmayanları, kafirleri, müşrikleri, münafıkları, mü’minleri bütün özellikleriyle nasıl göz önüne serdiği, açıkladığı, tanıttığı, tanımladığı; Müslümanca bakış açısının, duygu, düşünce ve davranışlarının, hayat tarzının nasıl olması gerektiğini “açık-seçik” ortaya koyduğu görülecektir…
Öyleyse bize düşen öncelikle Kur’an’a iman, ayetlerini sevmek, okunduğunda saygı ile dinlemek, anlamak, imanımızı artırmak, hükümlerine göre yaşamak ve Kur’ani hayata sımsıkı sarılmak ve asla bırakmamaktır.
Çünkü Kur’an; kendi ifadesiyle, Allah katından gelen mucize bir kelamdır. Ramazan ayında ve Kadir gecesinde indirilmiştir. Şeytan, peygamber sözü ve şiir değildir. Sözlerinde hiçbir bozukluk ve çelişki yoktur. Geleceği önceki Kutsal kitaplarda bildirilmiştir. Son Peygamber Hz.Muhammed’e parça parça indirilmiştir, dili Arapçadır, okunması kolaylaştırılmıştır, koruyucusu Allah’tır.
Kur’an şereflidir, temiz olanlardan başkası el süremez, hak ile batılı ayırır, önceki kutsal kitapları onaylar, hidayet kaynağıdır, öğüttür, hikmet doludur, açıklamadır, nurdur, ilahi kanundur, feyiz ve bereket kaynağıdır, ilahi kanundur, şaka ve eğlence değildir, Hz.Muhammed’in ümmetine mirasıdır, insanları doğru yola götürür, mü’minleri kafirlerden korur, kafirlere azabı, mü’minlere ödülü haber verir, uyarır, korkutur, müjdeler, sevindirir, zikir, şifa ve rahmettir, bütün insanlara tebliğdir.
O zaman bize düşen şey, sahabe kıvamı, saflığı, arılık ve duruluğu, inanmışlığı ve adanmışlığı içinde, Kur’an ve Sahih Sünneti, bütünlüğü içinde İslâm’ı hayatın bütün alanlarında yaşamaktır…
Kur’an ve Sünneti, azıp sapıtmamamız için bize miras bırakan Peygamber efendimiz, Kur’an’ı en doğru anlayan, anlamlandıran, yorumlayan ve yaşayandır, yaşayan Kur’an’dır.
Hz. Peygamber, kendisine indirilen Kur’an’ın hükümlerini öncelikle kendisi tavizsiz yaşamış, ümmetine tebliğ etmiş, ulaştırmış, açıklamış ve ondan hayata uygulanmak üzere hükümler ortaya koymuştur(Tebliğ, Tebyin, Teşri).
İslâm dini ancak Kur’an ve Sünnet bütünlüğü içinde yaşanabilir. Kur’ansız sünnet, Sahih sünneti seniyye olmadan Kur’an doğru anlaşılamaz. Peygamber efendimizin sahih sünneti seniyyesi, Kur’an’ın hayata uygulanmasından başka bir şey değildir.
Sahih sünneti seniyyeyi yok sayarak, Kur’an İslâm’ı diye, Müsteşrik/Oryantalist/Doğu bilimci ağzıyla İslâm’ı protestanlaştırmaya, kuşa çevirmeye, hayatın dışına itmeye, Hristiyanlaştırmaya çalışanların iyi niyetli olduklarını düşünmüyorum.
Kur’an ve Sünnet bütünlüğü içinde yaşanmayan dinin bizi götüreceği yer ortadadır…