Uzun zamandır hasbihal edemedik.

Arayı çok açtık.

Araya başka meşguliyetler girse de yazmaktan kendimizi alamadık. 

Bu kısa peşrevden sonra gündeme bakacak olursak; aslında pek değişen bir şey olmadığını görüyoruz.

Doğa(çevre) ve insan...

Malum, gündemimiz; sel afeti.

Temmuz ortasında ülke sele teslim oldu.

Gök adeta yarıldı. Yağışlar hayatı felç etti.

Heyelanlar yolları kapattı, dereler taştı, her yer sele teslim oldu.  

*

Şüphesiz ki doğal afetler, hayatımızın kaçınılmaz gerçeği...

Bundan kaçışımız yok.

Ancak bilimsel önlemlerle doğal afetlerin yıkıcı etkisinden kurtulmak mümkün.

Peki afetler, ülkemizde, neden bu kadar yıkıcı oluyor?

Evimizi barkımızı dere yatağına yapıyoruz da ondan.

Doğa ve fizik kanunlarını hiçe sayıyoruz da ondan.

Her uyarıya, "Bir şey olmaz" mantığıyla yaklaşıyoruz da ondan.

Yerel dinamiklerimiz(yerel yönetimler, belediye meclisleri v.b.) ve vatandaşlar olarak tüm uyarılara rağmen dere kenarlarına, heyelan bölgelerine ve yumuşak zeminli yerlere ev yapma, iş yeri açma konusunda bir türlü akıllanmadık da ondan...

Evet, ne yazık ki yaşadığımız onca acı tecrübelere rağmen bunları aşamıyoruz.

Hal böyle olunca ne kanun, ne bilimsel uyarı, ne de aldığımız diplomalar işe yarıyor.

Bir Allah'ın kulu da ev yaptırırken, "Burası uygun mu, sel yatağı mı, zemini sağlam mı, heyelan olur mu?" demiyor.

Sıkı bir denetim gerekiyor.

Gerçi kanunlar da yazsa da birçoğumuz ne yapıp ne edip kuralları delmesini biliyoruz. Evimizin balkonunu uzatmayı, kaçak kat yapmayı, inşaat temelini atarken yolu işgal etmeyi marifetmiş gibi anlatıyoruz.

Aslında sadece kendimizi kandırıyoruz.  

Günün sonunda doğal afetler, adı üstünde doğası gereği, kendisine yapılan ihaneti affetmiyor.

Sonra oturup ağlıyoruz.

Son sel afetine biraz da böyle bakmak lazım.

Ne diyorlar.

Hayat dediğin bir yansımadır.

Ne ekersen onu biçersin.

Ne söylersen onu duyarsın.

Allah beterinden korusun.

Daha öngörülü, daha tedbirli davranabilmeyi hepimize nasip etsin.

Tekrardan bütün hemşerilerimize ve afetzedelerimize büyük geçmiş olsun.

ACI TABLO

Öte yandan sosyal duyarsızlaşmanız zirvesini yaşıyoruz.

Tablo şöyle:

İzmir Konak ilçesinde evlerinde ölü bulunan anne ve oğlunun hayatını kaybetme nedenleri ortaya çıktı. 52 yaşındaki adamın Kurban Bayramı'nda kalp krizi geçirdiği, yatak ve bakıma muhtaç olan annesinin de açlık nedeniyle yaşamını yitirdiği belirlendi.

Bir süredir komşularından haber alamayan ve apartmanda oluşan kokudan dolayı komşularının sağlık durumundan endişe eden bina sakinleri, durumu polise bildirdi. İhbar üzerine apartmanın 4'üncü katındaki eve çilingir yardımıyla giren polisler, Suzan Gürzeren (88) ile oğlu Yalçın Suat Gürzeren'i (52) yerde hareketsiz bir şekilde buldu.

Sağlık ekiplerince yapılan kontrolde anne ve oğlunun hayatını kaybettiği tespit edildi. Yalçın Suat Gürzeren'in Kurban Bayramı'nda evde kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiği, yatalak ve bakıma muhtaç olan annesi Suzan Gürzeren'in de açlıktan dolayı yaşamını yitirdiği belirlendi.

Ne acı tablo değil mi?

Aynı çatı altında bir birinden habersiz insan kitleleri...

Allah sonumuzu hayretsin...