Deprem felaketinde vefat edenlerin kırkı çıkmadan seçim göründü ufukta.

Türkiye, 14 Mayıs 2023'te yapılacak bir seçime kilitlendi.

Siyasi partiler, iki ayrı kutup etrafında toplandı.

Daha doğrusu, -farklı ideolojiye sahip olsalar da, geçmişte bir birlerine demediklerini bırakmasalar da- konjonktür olarak iki ayrı saf etrafında toplanmak zorunda kaldılar.

Hafta başından itibaren onlarca kişi, milletvekilliği aday adaylığı için partilere başvuruyor. 

Parti merkezleri, başvuru yapanlarla doluyor.

Tabi haber sitelerinin manşetlerinde de bu konu genişçe yer kaplıyor.  

Ülkeye hizmet yolunda başarılı olacağına inanan herkes başvuru yapabilir.

Seçme ve seçilme hakkı, demokrasinin olmazsa olmazıdır.

Bu yolda adım atan bütün aday adaylarına başarılar dileriz.

Fakat seçim atmosferi yoğunlaştıkça kötü üsluptan, ayrımcı ve ayrıştırıcı dilden uzak durulmalıdır.

Seçimler gelir geçer, hep bir arada yaşamaya devam ederiz.

Önemli olan, seçim uğruna kimsenin kalbini kırıp dökmemektir.

Bir birimizin yüzüne bakamayacak laflar etmemektir.  

Merhum Barış Manço'nun, "Öğrenilmesi gereken ilk dil, tatlı dil" diye müthiş bir sözü var.

Halbuki 'kötü söz sahibine ait' olsa da böyle bir yaklaşıma, bugün ne kadar muhtacız!

Ayrıştırıcı değil, birleştirici bir dil kullanmak; sözün sahibine her zaman değer kazandırır. Ülkemizin de ihtiyacı olan budur.   

Çünkü bu coğrafyanın mayasında birlik beraberlik var.

Yardımlaşma ve dayanışma var.

Komşusu açken tok yat(a)mama var.

Yaratılanı, Yaratan'dan ötürü hoş görmek var!

Ama yöneten veya yönetmeye talip olanların omzunda çok büyük sorumluluk var.

BUNLAR, HEPİMİZİN KULAĞINA KÜPE OLSUN!

Anadolu'nun manevi mimarlarından Şeyh Edebali'nin öğütleri, hepimize; ama özellikle kamu yöneticilerine ve siyasete soyunanların kulağına küpe olacak bir şaheser hükmündedir.

Siyasette yol almak isteyenler için evrensel mahiyetteki 'başucu' ilkeleri tekrar hatırlayalım:

Ey oğul, artık Bey'sin!

Bundan sonra

öfke bize, uysallık sana.

Güceniklik bize, gönül almak sana.

Suçlamak bize, katlanmak sana.

Acizlik bize, hoş görmek sana.

Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.

Haksızlık bize, bağışlamak sana...

Ey oğul, sabretmesini bil,

vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma;

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!

*

Ey oğul, işin ağır,

İşin çetin, gücün kula bağlı.

Allah yardımcın olsun...

Güçlüsün, kuvvetlisin,

Akıllısın, kelamlısın!

ama; bunları nerede,

Nasıl kullanacağını bilmezsen

Sabah rüzgarında savrulur gidersin.

Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.

Daima sabırlı, sebatlı ve

İradene sahip olasın!

Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir.

*

Bütün bilinmeyenler,

Feth edilmeyenler,

Görünmeyenler, ancak sen faziletli ve

Ahlaklı olursan gün ışığına çıkacaktır.

*

Ey oğul ! ananı , atanı say!

Bereket büyüklerle beraberdir.

İnancını kaybedersen ,

Yeşilken çöllere dönersin.

Açık sözlü ol ! her sözü üstüne alma!

Gördüğünü görme ! bildiğini bilme!

Sevildiğin yere sık gidip gelme!

*

Ey oğul ! üç kişiye acı:

Cahil arasındaki alime,

Zenginken fakir düşene,ve

Hatırlı iken itibarını kaybedene.

Ey oğul! unutma ki,

Yüksekte yer tutanlar,

Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklıysan mücadeleden korkma!

                    ***

ÇANAKKALE, BİR ZAFERDEN ÇOK ÖTESİDİR...

18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 108. yılını kutluyoruz.

Çanakkale sadece zaferin değil, eşsiz bir destanın da adıdır.

Hep birden vatanımıza çullanmaya yeltenen emperyalistlerin yediği, sağlam bir Osmanlı tokadıdır.

Yediği tokadın sersemliğiyle uzunca bir süre kendilerine gelememişlerdir.

Hür yaşamış milletin, boyunduruk altına asla alınamayacağının, en keskin ve en ibretli dersi olmuştur?

Canından geçen şanlı ecdadımız, vatanından geçmemiştir.  

'Çanakkale geçilmez' olmuştur.  

Yukarıda da belirttiğim gibi bu coğrafyanın hamuru, birlik ve dayanışma ruhuyla yoğrulmuştur.

Laz'ı, Çerkez'i, Türkü, Kürdü ve bilmem ne kadar millet varsa hepsi el birliğiyle vatanını savunmuş, düşmanın kirli çizmesine bu toprakları çiğnetmemiştir.

Kısaca o gün, "Bölüşürsek tok oluruz. İlelebet var oluruz. Bölünürsek yok oluruz" sözü ete kemiğe bürünmüştür.  

Kulağımıza küpe olsun. 

İsimsiz kahramanlarımıza ve aziz şehitlerimize rahmet diliyorum.

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u da rahmetle anıyor ve onun 'Çanakkale Şehitlerine' adlı eserinden bazı mısralarla sizi baş başa bırakıyorum:

Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya’da eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya -

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde - gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!

*

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar..

O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor; *

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki  kanın kurtarıyor Tevhid'i..

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi..

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab..

Seni ancak ebediyyetler eder istiab.

"Bu taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına,

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber

Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber..