Çocukluğumuz muydu bayramları güzelleştiren, yoksa bayramlar mı daha güzeldi eskiden...

Yeni bir şeyler almak mıydı bizi mutlu eden, yoksa senin kıymetini mi bilirdik biz eskiden...

Bir ayakkabıyla bayram sabahlarına uyanmak...

Yeni kıyafetleri giyecek olmanın verdiği tatlı heyecanımız mıydı bizi bayramlara kavuşturan?

Yüreğim buruk, bir yanım hep eksik!

Adı var, tadı yok şimdi, bu bayramların...

*

Hani büyüklerimiz vardı, bayram telaşı yaşarlardı.

Ahh canım babannem, dedem...

Söğüt'e pazara gideceğiz. Döne döne yayla yollarından Söğüt pazarına varacağız.

Öte beri alacağız 300 adımlık pazardan.

Elde pazar çantası, torun torba canın yongası...

Pantolon, gömlek, kaldıysa biraz para bir de ayakkabı...

Bizden mutlusu olmazdı.

Yiyecek içecek de alındı mıydı pazar çantası dolardı.

Ve köye dönüş...

Bayramlık hayvanlar ve sonunda gelirdi bayramlar...

Sabah bir başka heyecanlar...

Kerpiç kokulu evlerin arasından, bir arabanın geçebileceği dar sokaklardan bayram namazlarına gidişlerimiz...

Hele Hacı Hasan'ların asırlık evinin altından geçtik mi bayram yüreklerimize kadar işlerdi...

Bayram dönüşü evlerinin önünü süpüren beli bükük teyzeler...

Evde hazırlanan ama mutlaka et ve ciğer kızartmalı bayramlık sofralar...

Yere döşenen minderler etrafında bekleyişlerimiz aklıma gelir.

Sonra dedemden başlar, babaannem, babam ve annemle devam eden el öpme seromonisi. Bu anlar çok özel duygulardır. 30 yaş altı yeni neslin asla anlayamayacağı duygulardır.

Sonra komşular, akrabalarla devam eden el öpme ziyaretlerimiz.

Harçlıklarımız, şekerlerimiz.

İmece usulü açılan baklavalarımız...

Hele halamın yaptığı enfes baklavanın tadı hala damağımdadır...

Komşular ve akrabalar, tadına bakıtmadan asla bırakmaz. 

Bakkal önlerindeki çıtır pıtırlarımız, mantar tabancalarımız tabi ki...

Su tabancasıyla sırıl sıklam oluşlarımız gözümün önüne gelir. 

Kader kısmet çekilişlerimiz de ayrı bir renktir...

Daha fazla detaya ne hacet!

Adam gibi kutlardık bayramları biz.

Yaşardık köküne kadar duygu selini.

El öpmeler, ziyaretler bir başkaydı.

Bayram akşamları bir başka güzeldi...

Şimdi esamisi bile yok.

Aynı ortamı sağlayalım desek olmuyor, olamıyor.

Hep bir şeyler eksik, bazı şeyler yarım!

Ya bu diyardan göçen büyüklerimiz...

Dedim ya artık hiç eskisi olmayacak bayramlarımız.

Ama yine de sağ olanlarımızla eskisi kadar olmasa da

güzeldir bayramlarımız...

Herkesin bayramını can-ı gönülden kutluyorum.

Siyasi tartışmaların gölgesinde kalacak olmasından dolayı da ayrıca üzülüyorum.

Birlik beraberlikten bahsedip yine herkes bir birini siyasi görüşünden ötürü yargılayacak olmasından hüzün duyuyorum. 

Ama dedim ya bayramlar eskisi kadar olmasa da güzeldir güzel...

Bayram o bayram ola...

Cân bula cânânını
Bayrâm o bayrâm ola
Kul bula sultânını
Bayrâm o bayrâm ola

Mevlâ bizi afv ede
Gör ne güzel 'ıyd(bayram) ola
Cürm ü hatâlar gide
Bayrâm o bayrâm ola...

***

Evet, dün geldi dedik.

Bugün elveda diyoruz Şehr-i Ramazan'a...

Selam olsun, onu tutup hakkını verebilene...

Allah için aç susuz kalmak ne kıymetli bir şeymiş.

Bunu tutabilen anlar ancak...

Kazanan tutabilenlerdir.

Bir mazerete binaen tutamayanlar da normaldir...

Amma caddede hiç utanıp sıkılmadan sigara tüttürenler var ya.

Onlar bu kutsal ayın en müflis kaybedenleridir.

Efendim insanlar inançlarında, ibadetlerinde ve teşebbüslerinde hürdür.

İsteyen tutar isteyen tutmaz.

Amenna ve saddakna.

Amma saygı duymak esastır.

Saygı duymayana saygı duyulmaz. 

Çarşı pazarda o kalabalık içinde elinde sigara tüttürüp dumanını savuranlar, aslında insanlığını savurmuş oluyor.

Oruç tutanlar, sizin pis dumanınızı koklamak zorunda değildi.

Herkes, basit bir saygıyı hak ediyordu.

Ama insanlık herkese nasip olmuyor işte...

Yazıklar olsun böylesi saygısızlara...

Ne diyelim, Allah bir parça da insanlık nasip etsin onlara da...

*

Rabbim'in nice bayram gibi bayramlara eriştirmesi dileğiyle...

Herkesin bayramı mübarek olsun...

ASIRLIK ÇINAR FADİME ANNEMİZİ RABBİ'NE UĞURLADIK... 

Adı Fadime Dinç'ti.

Soyadı gibi son anına kadar dinç ve sağlıklı bir şekilde yaşadı. 

Dedikodu bilmezdi, güzel bir insandı, Fadime annemiz...

Kimbilir kaç hükümet, kaç devlet başkanı, ne olaylar gördü geçirdi 100 yıllık ömründe?

Evet, yanlış duymadınız.  

Kadir Gecesi, 100 yaşında, aramızdan ayrıldı.

3 çocuk annesi Fadime annemiz, çok sayıda torun ve daha çok sayıda torununun çocuğunu ve torununun torununu gördü. 

Yaşına rağmen sağlıklıydı. Ne zaman uğrasak, odasında tespih çeker, derin gözlerle bakar sonra elini uzatırdı. Biz de kemal-i hürmetle elini öper, hal ve hatrını sorardık.

Sofraya kendi oturur kalkar, evin içinde kendi işini kendi görürdü. 

Doğal ve sağlıklı beslenmiş, sağlıklı yaşamıştı. Tarlada çalışıp hayvanlara bakıp, akşam erken yatıp sabah namazıyla tertemiz köy havasında kalkmak da sanırım ömrümüzü bereketlendiriyor olmalı ki Fadime annemiz bir asır ömür sürdü. 

Yani Cumhuriyetle yaşıt bir Osmanlı kadınıydı.

Koskoca bir çınardı...

Kendisini Güvenlik Amiri olan bacanağım Taşkın Dinç'in babaannesi olması vesilesiyle tanıma bahtiyarlığına erişmiştim.

Zonguldak Çaycuma sınırında, Bartın Kozcağız'a bağlı Şabankadı köyünde TTK emeklisi oğlu Hacı Muhsin Dinç'in yanında yaşıyordu. Gelini Naciye Dinç tarafından büyük bir özenle bakılıyordu. 

Ama kadere boynumuz kıldan ince...

Bir Kadir Gecesi öncesi, İkindi vakti ebedi istirahatgahına uğurladık onu.

Çok kalabalık bir topluluk eşliğinde, dualarla son yolculuğuna uğurladık.

Fadime nineyi burada niye anlattım?

Gerçek hayattan çok sanal (internet) ortamda yaşayan yeni neslin de onunla tanışmasını istedim. 

Bilenler biliyor, ama bilmeyenler de bilsin istedim. 

Kimbilir belki, hayırlı bir insan evladı günün birinde bu satırlarla karşılaşır da bir Fatiha okur dedim. 

Neye niyet, neye kısmet!

Allah rahmet etsin. Mekanı Cennet olsun.

Yattığı yer nurla dolsun...